Dervisin Tapusu
-sagliksiz kosullarda uretilen hikayeler toplum sagligina dehset saciyor-
Hizli kosan bir atin, bokunun ne kadar siklikla dustugunu sorun ettigini sanmiyorum. Sayet bir at hizli gidiyorsa bunun bir cok sebebi olabilir; bir seyden kaciyor olabilir ornegin, bir seye yetismeye calisiyor olabilir ya da sirtindakinin baskisi altinda hareket ediyor olabilir, en nihayetinde atlar tabiati geregi kosan kostukca var olan hayvanlardir. Ayrica normal ortam kosullarinda hicbir atin bokuyla gundeme gelmek isteyecegini de dusunmuyorum. Nitekim hizli kosan ati gorunce bokunun frekansini hesaplayan ilgili atalarimiz muhtemelen bunu bir haset sonucu soyledi. Hani bu sozun sahibi ilgili atamiz “abi ata bak nasil da hizli kosuyor” diyen birine “oglum onun boku seyrek duser bi kere.” demistir. -Bu mevsimde hamsilere pic denmesi gibi-
Burada toplum tarafindan kabul edilmis, yillardir kullanilan bir atasozune karsi gelmek degil ama ben bu atasozunun tek bi manada ve dogru bir sekilde kullanildigini da gormedim bu yasima kadar. Ayrica ben atin belli bir ivme ile gittikten sonra, sona dogru acilanini severim. Burada halk tarafindan bilinen ismini kullanip irkcilik da yapmak istemiyorum.
-boka batmis bir onsozun bitisi-
Sabahin en karanlik oldugu vakitler, Uskudar’da mevsim ne olursa olsun bu vakitlere ayni soguk hakim olur, kokusuyla ve sesiyle ayirt edilebilen ve belirli araliklarla insani durten bir soguk… Bunu en iyi bu civarda Kadikoy’de geceden kalmis evine donen sarhoslar ve sabah namazina camiye giden yaslilar bilir. Tam iki yil gecti ve sonunda yolculugumu tamamladim ve nihayet dervisimin sorusuda verilecek cevabi bulabildim. Koskoca iki yil gecerken cok yoruyor ve tuketiyor insani ama bittiginde sanki cok cabuk gecmis gibi hissediyorsun, sanki yolculuguma dun baslamisim gibi…
Dervisimle sahilde vapur iskelesine yakin olan tekkenin cay ocaginda tanistim, sans eseri bulmustum cayi ucuz, boregi guzel, bos kaldikca buraya takilirdim zaten cok da dolu oldugum soylenemez, nerdeyse sadece uyumaya eve gidiyor geri kalan bos vaktimi burada geciriyordum. Cok fazla dostum yoktu, yalnizdim ya da kendimi yalniz birakmistim tam hatirlamiyorum aksi zamanlarimdi. Hayata karsi sorularima cevap bulmak icin gidiyordum buraya ama daha cok telefonla oyalaniyordum. Derken bi gun sans eseri masama oturdu dervisim, hicbir sey demeden, yuzune bi baktim oylece hicbir sey demeden sonra cayimdan bir yudum alip telefonuma bakmaya devam ettim. Hani bi insani gorunce bazen direkt kaniniz isinir ya oyle olmustu. Hissetmistim sanki yillardir bekledigim o hikaye baslayacak tum sorularimin cevaplarini bulacagim.
“Derdin ne evlat” dedi. Hayatimda ilk defa birinin bana karsi ilk sorusu bu olmustu ustelik hic gormedigim birinden gelmisti bu soru, sebepsiz bir heyecana kapildim. Bu soruyu normalde hic tanimadigin birinden duyuyorsan aslinda bir kavga nidasidir, derdin ne lan diye soylenen… Fakat bu hic tanimadigim yasli, yuzu aydinlik sakali bembeyaz ve kendine has guzel kokulu bir adamdan gelince uhrevi bir soru oluverdi benim icin. Insan bazen gulup gececegi ya da tersleyecegi bir soruya ihtiyac halinde degisik anlamlar yukleyebilir. “Bir derdim varmis gibi mi gorunuyor?” dedim. “Bakislarin zaten anlatiyor evlat, aradigin bir seyler var, ben senden duymak istiyorum” dedi. Ismini sordum “Varsayalim dervis” dedi. Uzun zamandir kimseyle konusmamanin verdigi bosluktan midir bilmiyorum, cozuldu dilimin bagi anlatmaya basladim: “Kirginim dervisim, once kendime sonra kirdiklarima, genel hal itibariyle bir dongu icerisindeyim. Buraya geleli iki yil oluyor memleketten universite icin, surec boyunca iyi dostlarim oldu, ama bilmiyorum belki bazi seylere yeniden baslamak, yalnizlik beni aksi bir adam yapti. Cezasini cekiyorum nitekim rahatsiz da degilim, hissettigim bir aci var ve bu beni uyanik tutuyor, belki de buna ihtiyacim varmis ama sorular dervisim sorular birakmiyor, cevaplari yok. Dogrularini ariyorum hayatin, amacimi sorguluyorum, varligim bu dunyaya gelis amacim olmali, oylesine herkes gibi is bulup, para kazanip, evlenip gidecek miyim, boyleyse ne kadar sacma… Durdurmak istiyorum dervisim her seyi, zamani bir kereligine durdurup, sadece bir kez nefes almak istiyorum belki o zaman kendime gelebilirim gibi geliyor. Sonunu dusunmeden soyledigim her sozun yukunu cekiyorum ama gorduklerimizden cok duyduklarimiza razi olarak yasiyoruz, dervisim bilmiyorum belki de butun mesele benim husn-u kuruntum. Sen soyle dervisim caresi ne bunun?” uzun zaman sonra tanimadigim birine bu kadar uzun konusmustum. Utanmaya da baslamistim dunyanin kurallarina karsi geliyordum, alisilmamisi yapmak hep bir alay konusu gibi geliyordu bana basarili olana kadar.
Iste o zaman bana mutlulugu arayan tuccarin hikayesini anlatti ve aslinda dervisimle hikayemizin baslamisti. Alti ay boyunca bana anlattigi her hikayeden, ettigimiz her muhabbetten cikardigim dersle beni sorumun cevabimini ancak arayarak bulabilecegime ikna etmisti. Alti ayin sonunda musademi istedim. Yola koyuldum anadoluyu tek bir sirt cantasiyla gezdim ve sonunda o sorunun cevabini buldugumu hissettim. Dervisime soylemek icin sabirsizdim.
Cay ocaginda uzunca vakit bekledim gelmedi her zaman gelmesi gereken saatte. Artik daha fazla bekleyemeyip cayciya sordum, dervisimi tarif edip onu gordun mu buralarda dedim. “Aaa sen mahir abiyi diyorsun, muhabbeti gercekten cok iyi adamdir Cadde’ye tasindi o” dedi. “Biz tasidik onu kuzenim nakliyatciydi sordu yardim ettik istersen adresini vereyim”dedi.
Bir dervisin Cadde’de ne isi olabilecegini dusundum, sasirdim ama hala dervisime kavusma mutlulugu vardi icimde adresini aldim, tam ayrilirken cayci “Avakadolu boregim var yeni cikti sicak yer misin?” diye sordu. “Vay arkadas, avakado halk seviyesine inmeyi ne zaman basardi?” diye soylendim. Yola koyuldum. Az gittim uz gittim, istanbul trafiginde sikisik otobuslerle verilen adrese ulastim. Aklimda tek soru vardi artik dervisimin adini ogrenmistim, beni dervisim diye seslensem tanir miydi acaba? Yoksa Hz. Mahir mi demeliydim? Bu da cok beklenmedik bir hitap sekliydi sonucta gunluk hayatimda kimseye hazreti diye hitap etmiyoruz. Mahir bey demek ise dilimi tirmaliyordu.
Dervisimin evini gorunce sasirdim, Istanbul’un boyle bi semtinde mustakil, bahceli, beyaz panjurlari olan 3 katli son derece modern gorunen bir evdi. Zile bastim, yillar sonra dervisimi gorecek olmanin heyecani vardi her seye ragmen. ve kapiyi o acti, dervisim hic degismemis hala ayniydi sadece kiyafetleri o eski dini motifli kiyafetleri yerine takim elbisesi vardi.
Dervis: “Buyrun kimsiniz?” dedi.
Ben: “Hatirlamadin mi dervisim, tekkedeki cay ocagindan onca muhabbetimiz vardi”
Dervis:”Aaa dogru kusra bakma evlat, yas ilerleyince hafizayi idareli kullaniyorsun, uzun sure gormedigin kisiler cikiyor aklindan hatirladim nasilsin?” dedi
Ben: “Dervisim seni gordum cok daha mutlu oldum, bana verdiginiz gorevi tamamladim, 2 yil boyunca ulkenin her yerini gezdim, aradigim sorunun cevabini buldum.”
Dervis: “Oyle bir sey yapmistik degil mi ya? Pardon evladim, o donemler andropozun etkisi sanirim oyle kanaat onderi olmaya hevesim vardi aslinda hic de oyle bi adam degilim, kusra bakma seni de yorduk biraz.”
Ben:”Dervisim nasil, hic olur mu oyle sey yapma lutfen. Onca muhabbet, baskasi miydi bana o sozleri soyleyen, hem sonucunda 2 yildir yollardaydim ben…”
Dervis:”Bana dervisim deyip durma genc adam, bi goren duyan olacak ailem var benim. Ben dervis olduguma dair sana bir kanit, bir belge gosterdim mi? Senin zaten dunden inanmaya hevesin vardi.”
Ben: “Dervisligin kaniti mi olur ya?” dedim.
Dervis: “Oglum bi seyin kaniti yoksa inanmayacaksin, al sana dervis sozu” dedi.
Sok icerisindeydim, sen bir de ateist misin diyo sordum. Yok degistim dedi, ateist diye tabir edemem kendimi ama aciklayamadigim icin bana deistlik cok daha makul geliyor dedi.
Dervis: “Oglum bak ben o zamanlar hanimimi kaybetmistim duygusal bir bosluktaydim, kurtlar vadisine basladim sonra o ara, izledikce omer babaya ozendim biraz andropozdan heralde, sana anlattigim hikayeler hep onun sahnelerindendi hic mi izlemedin? “
“Ben o tekkeye de ebru kursundan geliyordum oglum, biraz oturup oradan da ney kursuna gidiyordum, senle yine sohbet muhabbet vakit geciyordu ama bi zaman sonra sogudum, ebru kursunda bir hanimefendi ile tanistim, evlendik simdi mutluyuz. Bu islerden bana gore degilmis onu anladim o siralar yeni metro projesi vardi sansima benim evin de altindan geciyordu iyi paraya sattim, simdi buradan guzel bir mustakil bir ev aldim.”
Ben: “E dervisim o yuzunuzdeki nur, kokunuz, sakaliniz bunlar neyin nesi?”
Dervis: “Erkek de olsan kendine bakacasin, bak sana da sirrimi vereyim badem yagi kullaniyorum sakallarim icin, saclara da da biberiye ve karanfil kaynatip uyguluyorum, cilt icinse gunde bir kadeh sicak sarap ve stresten uzak tutuyorum kendimi”
Ben: “E bunca gezi arayis ne icindi hazreti mahir bey?”
Dervis: “Fena mi gezmis gordun oldun oglum, yani lutfen butun gun tekkede cay icip telefonla ugrasip sonra da neymis efendim hayatin anlamini ariyorum hasiktir oradan, ben iki universite bitirdim, evimi aldim biraz bunlara odaklan. Senin hala universite devam ediyordu dimi, erasmus yap o zaman hazir firsatin varken”
Ben: “Mahir bey hasiktir ayip oluyor, ilk baslarda konustugumuzda bu kufurleri cumle icinde kullansaydiniz zaten ben o geziye cikmazdim.
Dervis: “Siktir git az vefali evlat ol ailene, ailen seni buraya sabahtan aksama kadar bos bos oturasin diye mi gonderdi?”
Dememiz odur ki, onemli olan atin ne denli sictigi degil, dogru yone dogru kosup kosmadıgıdır. Dogru yolda olmadıktan sonra ister at hizli kossun, ister verimli bir sekilde sicsin. Yillardan beri gelen bu bok hesabinin sevdasi ve rahatligi yuzunden asil odaklanilmasi gereken parametreler safdisi kaliyorlar. Birakalim da atlar nasil isterlerse oyle sicsinlar…
Kamu spotu: Herhangi bir sekilde bilgi, belge gostermeden kendisini dervis diye tanitan kisilere itibar etmeyiniz. Bir Dervis, fikir babasi arayisi icindeyseniz, buna uygun olarak ucreti mukabilinde bir yasam kocuna basvurabilirsiniz. Duygusal olarak boslukta iseniz ise bunun icin usulune uygun bir psikolojik destek almak en dogrusu olacaktir.
Ve soruldukta nedir
deyu, ol hikayat, ol kara sevda, ol destan… Dememiz ‘Alageyik Destanı’dır yarenler…” -Cem Karaca-